13 Nisan 2012 Cuma

Tuna Nehri'nin Kralı Budapeşte

Muhtesem görüntüsüyle Buda Kalesi...

































Aslında Budapeşte-Slovakya çok uzun zamandır aklımızda olan ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz bir gezi rotasıydı bizim için. Bu sene (2012) Paskalya tatilinde nihayet Orta Avrupa'da 4-5 günlük bir tatil gerçekleştirebildik. Bu bizim Avrupa'da trenle ilk seyahatimiz. Münih'ten 7:27'de kalkan trenimiz Rosenheim, Salzburg, Linz, St. Poelten ve Viyana'yı takip ederek 14:49'da Budapeşte'ye ulaştı. (Tren bilet fiyatı: 171,50 € gidiş dönüş / 2 kişi). 

Öncelikle Budapeşte'ye ait birkaç önemli not düşmek istiyorum:

Tuna Nehri 10 ülkeyi dolaşarak akan, ki bunların içinden 4 tanesi ülkenin başkenti (Viyana, Bratislava, Budapeşte, ve Belgrad), ve kolları 9 farklı ülkeden toplanarak gelen böylece 19 ülkeyi ve 81 milyon kişiyi birbirine bağlayan bir nehir olması nedeniyle dünyanın en uluslararası nehri. Budapeşte ise Tuna Nehri'yle Buda ve Peşte olmak üzere 2 yakaya bölünmüş tarihi bir şehir.

Şehir Kıtanın ilk yeraltı metro sistemine sahip.

Şehirdeki Özgürlük Köprüsü 2010 yılında en iyi ışıklandırma sistemi ödülünü almış. Köprüde 584 tane özel tasarlanmış ışık bulunuyor.

Budapeşte'nin büyük bir kısmı UNESCO Dünya Mirasları Koruması altında; Tuna Nehri Kıyısı, Buda Kalesi Bölgesi, Gellert Hamamı, Özgürlük Heykeli, Parlamento Binası, Gresham Sarayı, Andrassy Bulvarı'ndaki Binalar ve Kahramanlar Meydanı en bilindikleri.

Budapeşte'de Starlight Suiten Oteli'ni online rezerve etmiştik (2 kişilik oda fiyatı kahvaltı hariç: 75€). Tarihi yerlere yakınlığı seçim nedenimizdi. Temiz ve güzel bir otel. Otelde kaldığımız süre boyunca tek problem odaların çok sıcak olmasıydı. Birkaç gün sonra hava tekrar soğuyacağı için merkezi ısıtma sistemini kapatmamışlar. Klimalar bile sıcak hava üflediğinden ilk gecemiz biraz zorlu geçti. Bunun dışında otelden memnunduk.

Otele yerleştikten sonra güzel havayı kaçırmamak için hemen şehri gezmeye başladık. Yalnız ilk olarak yerel paraya ihtiyacımız olduğundan döviz bürosu aramaya başladık (1€ = 292 HUF). Bu konuda çok dikkatli olmanızı tavsiye ediyorum. Birinci neden, kurlar her yerde aynı değil. İkinci olarak da, sizi kandırmaya çalışan insanlara dikkat etmeniz gerekiyor. Biz döviz bürosu önünde beklerken bir adam bize daha yüksek kurdan para bozmayı teklif etti. Bizimle konuşurken, sıraya giren başka bir adam, bu adamın teklifini kabul etti ve parasını bozdurdu. Bize güvenli gelmeyen bu teklifi kabul etmediğimiz için sonradan içimizden bir oh çektik. Çünkü para bozduran adamla parayı bozan adamı daha sonra başka bir döviz bürosunun önünde görünce kurulan tezgahı anladık. Budapeşte'de bu konuda çok dikkatli olmanız gerekiyor.

Budapeşte sokaklarında...
İlk olarak şehrin alışveriş yeri olan "Vaci Caddesi'ne" gittik. Burası Macarlar ve turistler tarafından Milano, Paris, Amsterdam gibi ünlü şehirlerdeki alış-veriş caddeleri kadar güzel bulunan bir cadde. 2008 yılında yapılan bir değerlendirmede bu cadde atmosfer, etkileyicilik, seçenekler ve müşteri servisi açısından 7. olmuş. Paskalya zamanı olduğu için heryer hediyelik eşya ve yiyecek-içecek satan küçük reyonlarla doluydu.

Budapeşte Vaci Caddesi
Budapeşte Vaci Caddesi 'ne çıkan meydanda
























Sırada Budapeşte'nin en büyük kilisesi olan St. Stephen's Basilikasi vardı. Giriş ücretli (4 kişi 1000 HUF). Burası St. Stephen'e adanmış ve Budapeşte'nin en büyük Bazilikası olmasıyla ünlü. 8.500 kişi içeride ibadet edecek büyüklükte. 96 metre yüksekliğinde Dom'a sahip olan bu kilisenin inşasına 1851 yılında başlansa da tamamlanması 1905 yılını buluyor. Kilise'nin yüksekliği yakınındaki Parlamento binası ile aynı. Bu aynı zamanda kilise ile devlet yönetiminin eşitliğini simgeliyor. Şehirdeki başka hiçbir binanın 96 metreden daha yüksek inşa edilmesine izin verilmiyor. Neo-Klasik tarzdaki bu kilisenin içinde kiliseye daha sonradan ismi verilen Kral St. Stephen'in mumyalanmış kolu, ki dürüst sağ el olması nedeniyle, kutsal emanet olarak sergileniyor. Kral Stephen Macar Krallığı'nın kurucusu. Buraya giriş kapalı olduğu için biz mumyalanmış kolu göremedik. Ancak asansörle kilisenin en yüksek yerine çıkarak şehri kuşbakışı görme fırsatını kaçırmadık (4 kişi 1000 HUF/ pazarlık öncesi bu fiyat 2000 HUF' tu). Buradan şehir 360 derece kuşbakışı görülebiliyor. Bu kilisenin Domu ayrıca şehrin her yerinden görülebilecek kadar büyük olması özelliği ile ünlü.

Budapeşte - St. Stephen Kilisesi
Budapeşte - St. Stephen Kilisesi
Budapeşte - St. Stephen Kilisesi


Kilisenin tepesinden şehre kuşbakışı bakış: 



































Budapeşte caddeleri geceleri oldukça hareketli. Canlı müzik, eğlence, cafe bar seçenekleri çok fazla. En ilginç olanı Buz Cafe'ydi. İçerdeki herşey buzdan. İçeriye girdiğinizde soğuktan korunabilmek için özel kıyafetler giymeniz gerekiyor. Budapeşte'de hava çok güzeldi; bu nedenle ilk akşamımızda açık havada keyif  yaptık. Bunun için durağımız şehrin Peşte tarafındaki restoran ve cafelerin bulunduğu hareketli Raday Caddesi. Budapeşte'nin ilk Michelin yıldızlı restoranı "Costes" de bu cadde üzerinde.

Bu bölgenin şaraplarının ünlü olduğunu söylemeye gerek var mı bilmem? Budapeşte'de şarap deneme yerlerini gezebilir ve çeşitli şaraplarını tadabilirsiniz. Burada ünlü olan şaraplardan biri hakkında kısa bir dipnot düşmek istiyorum: Slovakya ve Macaristan'ın sınırında yeralan Tokaji bölgesindeki üzümlerden üretilen Tokaji şarabı. Tadı puntosuna göre değişen bu şarabın beyaz olanı tatlı. Eskiden insanlar şarabı büyükçe küfelerde taşıyorlarmış. Küfenin ağırlığı konusunda şaibeli bilgiler olduğu için kg'ını yazamıyorum :) O küfeye 1 ölçek üzüm şırası atılınca Punto 1'e karşılık geliyor. Punto sayısı arttıkça şarap daha tatlı oluyor. Biz Punto 3'ü seçtik ve normal şaraba göre daha tatlıydı. Punto 6 ise içimi oldukça zor olan bir şarapmış (Referans: Serkan Altunel) (Kahve, Latte, Tokai Azsu 0,50 lik şarap 5.000 HUF).

Raday Caddesi


Budapeşte denilince akla ilk gelen Buda Kalesi ve kalenin bulunduğu bölge aslında. Biz ilk geldiğimiz gece kaleyi Tuna Nehri'nin kıyısından fotoğraflama fırsatı bulduk. Manzara inanilmaz güzel ve etkileyici. 

Buradaki Kraliyet Sarayı aslında birçok savaşın yaşandığı 13. yüzyildan kalma bir saray ve Macaristan'ın sembolü. Bu bölgede bulunan 3 kiliseye ek olarak, ki aralarında uzun tarihi ile en güzel katolik kiliselerinden biri olan Mattias Kilisesi bulunmakta, burada ayrıca 5 tane müze ve bir çok tarihi bina bulunmakta. Bölgedeki Fisherman's Bastion ve Meydan Tuna Nehri'ni en güzel şekilde seyretme imkanı sunuyor turistlere. Bu nedenle bu bölge ikinci günümüzün ilk durağı olarak planımıza girdi. Ancak ilk olarak kahvaltı edebileceğimiz güzel bir yer bulmalıydık. Fruccola Juice Cafe'yi kahvaltı yeri olarak önerebilirim. Güzel sandviçler, kruvasanlar, meyveli müsli seçeneklerinin yanı sıra taze sıkılmış meyve suları denenebilir (2 tane taze meyveli ve yoğurtlu müsli, bir kruvasan 1.789 HUF Adresi: Kristopf Ter 3).
















Buda Kalesi Bölgesi'ne tabii ki Zincirli Köprü üzerinden yürüyerek ulaştık. Hemen Buda Kalesi'nin önünde yeralan ve başkentin ilk köprüsü olan Zincirli Köprü özellikle gece ışıklandırmasıyla bir başka güzel gelmişti bize. Bu köprü tasarımcı William Tierney Clark ve mühendis Adam Clark tarafından 1839 ve 1849 yılları arasında inşa edilmiş. Peşte tarafındaki Roosevelt Meydanı ile Buda tarafındaki Clark Adam Meydanı'nı birbirine bağlıyor. Bu köprü üzerinden çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Tuna üzerinde bulunan diğer köprüler gibi bu köprü de ne yazik ki 2. Dünya Savaşı sırasında ayakta kalmayı başaramamış ve 1949 yılında yeniden inşa edilmiş. Çok güzel bir Tuna Nehri ve Buda Kalesi görüntüsü için bu köprünün üzerinde yürümelisiniz. Köprünün diğer tarafında Feniküler Sistem bulunuyor. Yürüyerek yukarı çıkmak istemeyenler için büyük bir kolaylık (Ücret: 2.700 HUF/ 3 kişi). Zincirli Köprü'nün sonundaki Clark Adam Meydanı hakkında küçük bir dipnot düşmek istiyorum. Burası sizin de tahmin ettiğiniz gibi Zincirli Köprü'yü yapan kişinin adını taşıyor. Feniküler Sistemin hemen yanında ki değişik görünümlü oval taş sıfır noktası ve ülkedeki tüm yol uzaklıkları burası referans alınarak hesaplanıyor. Aşağıdaki fotoğrafta Zincirli Köprü ve Roosevelt ile Clark Adam Meydanları birlikte aynı kare içinde: 






















































































































































































































































































































































































































































































































































































Buda Kalesi'ne ulaştıktan sonra tüm şehri uzun uzun seyrettik ve tabii ki fotoğraf çektik. Parlamento Binası'nın çok güzel bir mimarisi var ve Buda Kalesi'nden çok güzel görünüyor:

Buda Kalesi'nden şehre bir bakış...




İlk olarak bu bölgenin tarihi hakkında kısa bir not düşmek istiyorum:

Bu bölgenin ilk sakinleri 13. yüzyıldaki yıkıcı Mongol saldırılarından sonra buraya çıkarak yerleşim alanı kurmuşlar. 15. yüzyılda Kral Mattias'ın yönetiminde Buda Avrupa'nın en etkili, sözü geçen şehri olmayı başarmış. Türkler 1541 yılında bu bölgeyi ele geçirmiş ve 1686 yılına kadar burayı yönetmiş. 2. Dünya Savaşı sırasında oldukça fazla zarar gören bu bölgenin tekrar inşası sayesinde bugün hala insanların yaşam alanı olması sağlanmış. Kraliyet Sarayı şu anda sanat galerisi olarak hizmet veriyormuş. Giriş olmadığı için biz içini göremedik, ama bahçesinde ve çevresinde dolaşıp bol bol fotoğraf çektik:




Ve tabii ki Mattias Kilisesi ve Fishermen's Bastion. Burada ne kadar süre fotoğraf çektiğimi hatırlayamıyorum. Gözümün gördüğü herşeyi fotoğraflamak istedim sadece. Tuna Nehri boyunca uzanan 140 metrelik duvar buranın ön kısmını oluşturuyor. Bu duvarın üstüne belli bir ücret karsılığında çıkabilir ve fotoğraf çekebilirsiniz, ki biz buna gerek duymadık. Çünkü duvarın alt kısmında fotoğraf çekmek için çok uygun yerler var ve üstelik aynı manzarayı fotoğraflayabilisiniz. Buradaki 7 tane taş kule sivri tepeleri ile aslında ülkeyi 896 yılında fetheden Macar Boyu'nu temsil ediyor. Burası Mattias Kilisesi'ni yeniden inşa eden kişi olan Frigyes Schulek'in planına göre Neo-Romanesk tarzında 1895-1902 yılları arasında inşa edilmiş. İsmini ise Orta Çağ'da şehrin bu bölgesini korumaktan sorumlu olan Balıkçılar Birliği'nden almış.

Mattias Kilisesi



Fishermen's Bastion'a ait birkaç fotoğraf:





Hemen buranın karşısında Szabo Marzipan Sergisi'ni gezebilirsiniz. Burası dünyaca ünlü pasta müzesi ve içinde Budapeşte'nin ünlü turistik yerlerinin marzipandan yapılmış pastaları, ki Mattias Kilisesi, Fishermen's Bastion inanılmazdı, sergileniyor. Bir pastanenin arka odasında böyle güzel ve etkileyici pastaların olduğu kimsenin aklına gelmez (Giriş ücreti: 1.200 HUF/ 3 kişi).

Szabo Marzipan Sergisi'nden bir pasta























Öğleden önceki programımızı yeraltındaki kayaların içine 1940'lı yıllarda inşa edilen hastaneyi ziyaret ederek tamamladık. Uzun uğraşlar sonunda bulduğumuz bu yer görülmeye değer bir müze şu anda. Her saat başı turlar var ve tur süper İngilizce konuşan bir rehber eşliğinde tam 1 saat sürüyor (Rehberin ingilizcesi ve aksanı bizim dışımızda Amerikalı turistlerin de ilgisini çekti ve nerede İngilizce öğrendiğini sordular. Aslında Budapeşte'de hemen hemen yer yerde iyi ingilizce konuşan kişilere raslamak mümkün). Buraya giriş ücreti kişi başı 3600 HUF, ancak doktor ve askerlere %30 indirim yapıyorlar. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için bu etkileyici yeri sizinle paylaşamıyorum. Ancak gidilip görülmesi gereken yerlerin başında yer alıyor diyebilirim. Tur başında 10 dakikalik bir belgesel seyrettikten sonra bu hastaneyi ve 2. Dünya Savaşı sonrasında nükleer bomba saldırılarından korunabilmek için kullanılan gizli sığınakları gezdik. Bu bölgedeki kayaların doğal yapısı nedeniyle 10 km uzunluğundaki alana birbiriyle bağlantılı mağaralar yapılmış. Tarihte ilk önce burası insanların yiyeceklerini depolaması için kullanılmış. Sonradan buraya 60 hasta kapasiteli bir yeraltı hastanesi yapılmış. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında burada 700-750 yaralı asker tedavi edilmiş. O günkü şartları çok gerçekci bir şekilde sergileyebilmeyi başarmışlar. Yerde sedye içinde yatan yaralı hastalar, ameliyat yapan doktorlar, hastaları tedavi eden hemşireler hepsi çok gerçekciydi. Burası ayrıca Alman askerlerinin yönetim yeri. Rus saldırılarına karşı Almanlar bu şehri Macar askerleriyle beraber korumuşlar ve burdan komuta etmişler. Soğuk Savaş süresinde ise nükleer bomba saldırılarına karşı korunak olarak kullanılabilmesi için gizlenmiş ve genişletilmiş. Burayı gezmek bizim için çok güzel ve değişik bir deneyim oldu.


Artık öğlen vakti gelmişti ve biz sabahın erken saatlerinden itibaren hiç durmadan yürüdüğümüz için çok yorulmuştuk. Sabah turuna katılamayan Sevda ile buluşup Vaci Caddesi'ne gidip Anna Cafe'de birşeyler yedik. Biz yerel çorbasını içip tatlı olarak da buralara, yani Orta ve Doğu Avrupa'ya özgü, özel pankek (Palacsinta) tatlısını denedik. Çikolata sosu biraz fazla likörlüydü. Ancak denemenizi tavsiye ederim (Anna Cafe 12.110 HUF, %10 servis bedeli dahil).

Kahvelerimizi de içip kendimize geldikten sonra ilk durağımız Dohany Caddesi'ndeki dünyanın en büyük ikinci, Avrupa'nın ise en büyük Sinagogu. Ancak Yahudi Bayramı nedeniyle kapalıydı. Ben bu duruma çok üzüldüm. Çünkü bu zamana kadar hiç Sinagog gezme imkanımız olmamıştı ve bu kadar özel bir Sinagog'u gezemememiz tam bir şanssızlıktı. Bu Sinagog 1854-1859 yılları arasında Romantik tarzda Ludwig Foerster ve Frigyes Feszl planlarına göre inşa edilmiş. 3.000 kişinin ibadet edebileceği büyüklükte bir yer. Oryantel tarzdaki mimarisi nedeniyle oldukça etkileyici bir bina.



Şehrin sokaklarında, bulvarlarında yürümeye devam ettik ve 2.310 metre uzunluğundaki Andrassy Bulvarı'na ulaştık. Birbiriyle aynı tarzda mimariye sahip binalarla bu bulvar şehir merkezine ve şehir parkına bağlanıyor. Bu bulvar üzerinde güzel bir mimariye sahip Opera Binası'nı gezdik. Opera Binası 27 Eylül 1884 yılında hizmete açılmış. Neo-Rönesans tarzda bir mimariye sahip. Budapeşte aslında dünyadaki en güzel opera binasına sahip olduğuna inanıyor ve bununla gurur duyuyor. Burayı rehberle gezmeniz de mümkün. Biz oradayken opera seyretmeye gelen insanlar vardı. İçerisini gezdikten sonra ben burada yeğenlerim için çok güzel 2 tane Budapeşte kartı ve bizim için Budapeşte magneti seçtim (1.790 HUF).



Bu bulvar üzerinde yeralan Terör Müzesi'ni de gezebilirsiniz. Ayrıca bu bulvardaki Callas Cafe oldukça şık bir akşam yemeği için bizim önerimiz. Sevda ve Serkan daha önceki Budapeşte gezisi sırasında burada bir akşam yemeği yemişler ve yemekleri oldukça başarılı bulmuşlar. Özellikle Sufle'yi çok övdüler. Aklınızda bulunsun (Adres Callas Cafe H-1061 Budapest Andrassy Ut 20).

Caddelerde dolaşmaya devam ettik ve ünlü New York Cafe'yi bulduk. Burası 100 yıldan fazla süredir Budapeşte'te hizmet veren Budapeşte'nin en ünlü cafelerinden biri. Grand Bulvarı üzerinde belki de en karakterli ve etkileyici binanın ilk katındaki bu cafede kahve içebilir ve pastalarından yiyebilirsiniz. Cafe'nin içi çok etkileyici bir mimariye sahip.

Yolda ilerlerken şarap deneyebileceğimiz ve satın alabileceğimiz bir restoran bulduk. Münih'teki arkadaşlarımıza ikram etmek icin Tokaji Aszu beyaz şarabı satın aldık (Fiyati: 2.500 HUF).

Bu uzun şehir turundan sonra akşam için enerji toplamaya karar verdik ve otelimizde 1 saat dinlendik. Akşam ilk durağımız Parlamento Binası. Neo-Gotik tarzda mimariye sahip bu parlamento Avrupa'nın en büyük 3. parlamentosu. Şehrin Peşte tarafında Zincirli Köprü ile Margaret Köprüsü arasında yeralan bu bina şehrin hemen hemen her noktasından ilgiyi üzerine çekebilecek güzellikte. Özellikle gece ışıklandırmasıyla. 



Parlamentonun karşısındaki meydanda dalgalanan yırtık Macar Bayrağı'nı göreceksiniz. 1956 yılında ülkede Komunist düzene karşı yapılan ayaklanamada bayrağın üzerine sonradan eklenen Sovyet amblemini halk söküp atmiş. Bunu temsilen yırtık bir bayrak orada dalgalanıyor.

Akşam yemeği için Sir Lancelot Restoranında daha önceden yer ayırtmıştık. Burada insan kendini Tarkan filminin bir sahnesini canlı yaşıyor gibi hissedebilir :) Geleneksel kıyafetleri içinde Macar kızları bir garson için oldukça fazla güzel ve seksiydi. Yemekleri et ağırlıklı. Burayı asıl değişik ve özel kılan aslında canlı performanslar. Macar dansözün yanı sıra, ateş gösterisi ve güçlü adam şovu oldukça etkileyiciydi. Başta da dediğim gibi buranın dekorasyonu size Tarkan filmlerinin sahnelerini yaşatacak (3 kişilik et tabağı, tek kişilik sebze tabağı ve içecekler 100 €). Uzun ve dolu dolu geçen günün sonunda yorgun bir şekilde otelimize geri döndük.





Budapeşte'deki son günün sabahında kahvaltı sonrası (6.000 HUF/4 kişi) Favom Meydanı'nda Özgürlük Köprüsü'nün Peşte tarafında yeralan kapalı pazara gittik. Burası yerel bir pazar görmek isteyenler, ayrıca hediyelik eşya almak isteyenler için en iyi seçenek bence. 1897 yılından beri burası şehrin ticaret yeri olmuş. 2 katlı bir yer, meyveden sebzeye yerel yiyeceklerden hediyelik eşyalara kadar herşeyi bulabilirsiniz. Kısa bir bilgi vermek istiyorum. Türklerin 150 yıllık hakimiyeti sırasında kırmızı biberle tanışan Macarlar bu biberleri kurutarak yemeklerinde kullanmaya başlamışlar. Her yerde kurutulmuş kırmızı biber bulmanız mümkün. Macar mutfağında Türk etkisi bu şekilde görülebiliyor. 

Özgürlük Köprüsü





















































Gellert Tepesi'nden şehri son bir kez seyretmek ve Özgürlük Heykeli'ni görmek için şehrin Buda tarafına geçtik sonra. Bu sırada yağmaya başlayan yağmur biraz bizi zorlasa da biz bol bol fotoğraf çekmeden oradan ayrılamadık. Burası başkentin popüler gezinti yeri. Burası aslında 1849 devriminde Habsburg imparatorluğunun Macar Ordusu'nu yenmesinin ardından 1854 yılında yapılmış bir savunma kalesi. Tavsiyem Dünya Mirasları arasında yer alan şehir manzararasının tadını çıkarmanız yönünde. Bu tepede ayrıca St. Bishop Gellert'in Heykeli ve Özgürlük Heykeli'ni görebilirsiniz.



Özgürlük Heykeli





























Son durağımız Kahramanlar Meydanı. Andrassy Bulvarı'ndan aşağı doğru yürüdüğünüzde Şehir Parkı'nın karşısındaki Kahramanlar Meydanı'na ulaşıyorsunuz. Meydanın tam ortasında 40 metre yüksekliğinde heykel hemen dikkati çekiyor. Burası 1896 yılındaki Milenyum kutlamalari için inşa edilmiş. Bu nedenle meydandaki her heykel Macar tarihininin bir parçasını temsil ediyor. 1929 yılında inşası bütünüyle tamamlanmıs ve şu andaki ismini almış. Burası çok etkileyiciydi. Burası için yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.

Kahramanlar Meydanı

Kahramanlar Meydanı










Şehir Parkı
Bizim gidip görmeye zaman bulamadığımız ama daha uzun süreli Budapeşte tatilinde görülebilecek birkaç alternatif:

Türklere ait bir iz görmek istiyorsanız 16. yüzyılda Türkler tarafından yapılmış Gül Baba Türbesi'ni ziyaret edebilirsiniz.

Buda Kalesi içinde yeralan Tarih Müzesi Macar Tarihi meraklıları için ideal.

Margaret Adası'nı farklı bir alternatif olarak önerilebilirim. 2,8 km uzunluğundaki Margaret Adası şehrin en güzel parkıyla çevrili. Ada üzerinde restoranlar, barlar, 2 otel, yüzme havuzu, kumsal ve golf sahaları bulunuyor.

Spa Merkezi Budapest: Budapeşte 1934 yılında resmi olarak Spa Şehri ünvanını kazanmış. Nedeni ise şifalı su kaynakları açısından dünyadaki en zengin şehir olması. Her gün 21-78 derece sıcaklığındaki 70 milyon litre şifalı su bugüne kadar keşfedilmis 118 farklı doğal kaynaktan akarak Spa merkezlerinde toplanıyor. Budapeşte'de yıl boyunca açık hamam bulmak mümkün. 150 yıllık Osmanlı hakimiyetinden kalma Türk Hamamları'nda hamam sefası yapabilirsiniz. Kısa ve yararlı olduğunu düsündüğüm bir bilgiyi ayrıca paylaşmak istiyorum; Budapeşte'de musluk suyu Avrupa'nın en iyileri arasında yer alıyor. Gönül rahatlığıyla musluk suyu icebilirsiniz.

Eger Budapeşte tatiliniz yağmurlu bir döneme denk geldiyse ya da yürümekten yorulduysanız 2 No'lu Tramvayı kullanabilirsiniz. Bu tramvay Peşte tarafında Tuna boyunca ilerleyip Gellert Tepesi, Hill Kalesi ve Parlamentoyu geçtikten sonra Margaret Adası'na ulaşıyor. Budapeşte'deki Time Out'a göre Avrupa'nın en güzel ikinci toplu taşıma rotasına sahip bu Tramvay turistler için iyi bir seçenek.

Yürümek istemeyenler için; Hop-on Hop-off otobüsleriyle şehir turu yapabilirsiniz.

Tuna Nehri'nde bot turu güzel bir turistik gezi olabilir. Biz daha önceki tatillerimizde böyle bir deneyim yaşadığımız için biz bu sefer bot turu yapmak istemedik.

İlginç bir tur önerisi: Su içinde ilerleyebilen otobüslerle (hem karada hem suda ilerleyen otobüslerle) Roosvelt Meydanı'ndan başlayıp Parlamento Binası, Opera Binası ve Buda Kalesi gibi Budapeşte'nin önemli tarihi yerlerini gezebilirsiniz.

Budapeşte için bir kaç cümle kurmam gerekirse;

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu`nun Viyana ile birlikte başkenti olan bu şehir tarihi binalarıyla bizi çok etkiledi. Ama itiraf etmeliyim ki tarih denilince ben yine de Viyana diyorum. Budapeşte beni daha farklı bir açıdan etkiledi: Tuna Nehri ve nehrin iki yakasına kurulmuş bir şehir olması etkiliyor insanı ve şehri tepelerden seyretmek çok büyük bir zevk veriyor insana. Her anını fotoğraflamak istedim sadece. Gündüz güzelliğinin yanı sıra şehir gece ayrı bir güzeldi.

Gökçe Demirci

Tuna Nehri'nin Kralı Budapeşte

(05-08.04.2012)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder